26 Nisan 2011 Salı

aaa döküldü...

üzerinden haftalar geçti aslında. Mutfakta kahvaltı hazırlığındayken Eloş çok sevdiği dolabın içini keşfetmekle meşguldü. Arada göz ucuyla bakıp işimi yapmaya devam ediyordum. Bir şeyler çıkarıyor, tekrar yerleştiriyor, bazılarını yerde bırakıyor yani serbest çalışıyordu kızım. Derken Ela elindeki yarım paket bulguru kaşla göz arasında yere boca ediverdi, ilk başta bir şaşırdı ama sonrasına baya eğlendi...


sonrasında da tabi eğlenme sırası binbir uğraşla mutfak halısını bulgurlardan arındıran babadaydı :))

18 Nisan 2011 Pazartesi

unutmak istemediklerimden

Unutmak istemediğim anlar var. Yazamıyorum ya sıkça, unutursam diye korkuyorum. Daha sık yazmalıyım, bu yazıyla tekrar başlamış olayım.

Mehmet küçük bir iş için dışarı çıkacak, akşamüstü saat 8e doğru. Eloş'u da götüreyim diyor. Eloş'un babasının yağmurluğunu görmesiyle almaya başladığı sinyaller, ona "hadi dışarı çıkıyoruz" dememizle ve ona mantosunu göstermemizle kesinleşiyor. Kuzu aceleyle mantosunu giyiyor. Hemen oturuyor, ayakkabısını uzatıyor bana, "giy" diyor, ayakkabılar da tamam, ardından sabırla kapının önünde babasının onu almasını bekliyor. Mehmet tam Ela'yı alacakken bana dönüp "çantamı unutmuşum, getirebilir misin?" diyor ve işte o dakika Ela beni şaşkınlığın doruğuna çıkaran hareketini yapıyor. Aniden bana dönüyor, yanımdan hızlıca salona giriyor, babasının sehpanın üzerinde duran çantasını alıp, iki eliyle biraz da zorlanarak taşıyarak babasına "ııh" diye uzatıyor. Ben "bu nasıl oldu" diye şaşkınlık içindeyken kızım babasının kucağından bana büyük bir keyifle el sallayarak asansöre biniyor.
Gerçekten bu nasıl oldu? Güzel kızım sen babanın cümlesindeki "çanta"yı, "getir"i nasıl seçtin? babanın çantasını ne zamandır tanıyorsun? Onun nerede olduğunu ne zaman farkettin? ve bunu nasıl oldu da aklında tuttun? tüm bunların içinde unutmak istemediğim Eloş'un babasının çantasını iki eliyle tutup, paytak paytak ama hızla yanımıza gelmesi. Sanki "şimdi annem 10 saat çanayı arayıp, bulamaz, ben hemen getireyim de bir an önce dışarı çıkalım" diyordu
ne kadar çok cümle kurulursa kurulursun o anın bir resminin olmaması ne kötü...