26 Mayıs 2011 Perşembe

sabah sıkıntıları

kuzuyla bugünlerde sabahlarımız bir alem, sabah sıkıntılarımız başladı malesef...
olayın zaman içindeki gelişimi şöyle oldu
6-10 ay--> çok fazla umru olmadı Eloşun, anne rahatça çıktı evden
10 - 15 ay--> kuzu huzursuzlanmaya başlar ama anne yine de bakıcı eve geldikten sonra rahatça hazırlanır, çıkarken Eloş onu uğurlar. Eloş bazı günler kapı önünde elini anneye uzatarak ağlamaya başlar gibi yapar, ama herşeye hakim bakıcı ilgisini bir anda başka birşeye kolayca çekiverir. En olmadı komşuya gidilir, ya da apartmanda merdivenlerde inme, çıkma oynanır.
15 ay -16 ay--> kuzu iyiden iyiye olayı çözer, IF-THEN bağlantısı sıkıca kurulmuştur. Bakıcı gelirse, anne gider. Kuzu savunmaya geçer. Anne hazırlanmaya çalışırken odaya gelir, kapıyı kapatır ve anneyi tenhada kıstırdığı her dakika emer, emer, emer, emer, emer....Artık anne için hazırlanmak ustalık ister. Kucakta Eloşla el yüz yıkama, diş fırçalama, açık konuşalım tuvalete gitme, üstünü çıkarma, kıyafet seçme, çorap dahil üstünü giyinme konularında kendini oldukça geliştirir. evden çıkmak konusunda taktikler geliştirilir. En yaratıcı olan: birlikte çıkılır, Ela bakıcıyla arabanın arka koltuğuna oturur. anne arabayla apartmanın çevresinde, ya da mahallede bir tur atar. Sonra Ela nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde el sallayarak, mutlu şekilde arabadan iner.
17 ay... --> araba olayı etkisini yitirmiştir. Son 2 gündür taktiğimiz bakıcının Ela'yı bir şekilde balkona götürüp oyalaması, annenin o arada hazırlanması ve evden çıkması. Ela balkondan bakarken annenin ona seslenmesi, Elanın anneyi görünce sevinmesi ve el sallayarak anneyi uğurlaması

durumun gittikçe zorlaştığı açık. Eloş'u arkamdan ağlarken bırakıp gitmeyi hiç istemiyorum. Etraftan ara ara "hah bakmıyor, şimdi çık" gibi öneriler alsam da evden çıktığımı da görsün istiyorum mutlaka. Bakıcımızla sürekli başka çözüm arayışlarımız ondan. bakalım zaman bize neler gösterecek...

Haziran bir bitse / gelse

bu Mayıs nasıl bir ay anlamadım, bu kadar mı üstüste, bu kadar mı sıkışık olur herşey?Nisan da öyleydi, öyle olmasına ya, Mayıs gibi değildi sanki...Haziran desen çok ümit vermiyor malesef...
Bu sıkışıklığın ve süratin içinde sanki bir uzak mesafe koşucusuyum, kulaklarımda rüzgarın sesi hiç dinmiyor.
Geçen akşam saat 20.30, eve dönüyorum, arabadayım. Babam aradı. O saatte evde olmadığımı anlayınca üzüldü haliyle. Kısa bir durum değerlendirmesinden sonra bu aralar hep dilimde olan cümleyi babama da söyledim, rahatlasın diye. "merak etme, şu haziran da bitsin, temmuz iyi olacak" babam bir an şaşırmış olacak ki "kızım daha haziran başlamadı bile" dedi.

çok ilginç ama o an farkettim haziranın başlamadığını. Benim için haziran o kadar yanımdaydı ki neredeyse "şimdiydi". Her haftası belirli işler için ayrılmış, her günü ince hesaplarla doldurulmuştu. Haziran benim için henüz yaşamadan bitmesi beklenen bir zaman dilimiydi. İşlerin biraz daha hafifleyeceğini umduğum Temmuz'a geçmek için aşmam gereken bir engeldi.

Babamın içten tepkisiyle Haziran'a ne denli haksızlık ettiğimi anladım. İyi ki anladım. Ne yapacağımı bilmiyorum ama genel anlamda "şimdi"ye biraz daha odaklanacağım. Bunu yapamadığımda kendimi geri getireceğim. Artık "Haziran da bir bitse" hayıflanmalarını bıraktım. "Haziran bir gelse" diyorum. Ece Temelkuran'ın güzel cümlesini hatırlıyorum "zaman, harcanmadığında biriken bir şey değil ki" diyor, ağzına sağlık, ne güzel diyor...