Hiç torun olmadım ben, çok yabancıydım bu duyguya, hissedip
sonradan kaybettiğim bir şey olmadığı için de ne bileyim hiç eksikliğini
hissetmedim.
Ela gelince değişti bu durum. Anlamaya başladım. Anneanne ve
babaannedeki heyecanı gördükçe, dedelerin her seferindeki sevinçli telaşlarını
gördükçe ne özel bir şey olduğunu algılamaya başladım. Onlar için de, Ela için
de çok seviniyorum. Tüm dileğim sağlık. Bu ilişkiyi doya doya yaşamaları.
Bu haftasonu da “Anneler Günü” vesilesiyle Anneanne’deydik.
Ne heyecanlıydık. Sabah uyandı Ela, bana seslendi. “Aaaaanneeee” benden ses
gelmeyince bir daha (o kadar seviyorum ki o seslenişini, bir kez daha duyayım
diye özellikle bekliyorum :)
Dedi ki “hava aydınlanmış, artık anneanneye gidebilir miyiz?”
“Tabii” cevabını alınca bir sevinç, bir heyecan.
Ve sonra gittik, topu topu 24 saate sığabileceği kadar şey
sığdırdık ve döndük. Ela çokça çilek yedi, hem de kendi topladğı çilekleri :) sonra beklediğimiz üzere alerjik bir
durum oldu. Ama önemsemedik.
hamağı babaya verene kadar çok gözyaşı döktü önce. "Orası tam bana göre" "oraya babalar binemez" "Çocuklar biner" en keskin argümanlarıydı, sonra ne olduysa yumuşayıverdi, "hadi uyandıralım babayı" dedikçe biz "dur, dur, biraz daha uyusun" dedi, korudu babasını :)
ve bir de bahçe suladık. Ama pek ciddiydik, eğlence için değil "yamın etmek" için suladı kızım bahçeyi :) Herhalde sulu aktiviteleri sevmeyen çocuk yoktur, değil mi?