25 Ekim 2019 Cuma

Sana söz yine baharlar gelecek


Ela’nın okulunda bir ses yarışması var. Bence harika bir fikir. Tüm öğrencilere açık bir yarışma. İsteyenler elemelere katılıyor. En sona kalan 15 çocuk, velilerin ve öğrencilerin davetli olduğu bir gecede, canlı orkestra eşliğinde şarkılarını söylüyor.
Ela da bu sene katıldı elemelere. Uzun bir hazırlık süreci oldu. Düşündü, fikirlerimizi aldı, şarkısına karar verdi. Ve ardından provalar, provalar. Derken ilk elemeleri geçti. Bugün öğrenmiş ki finale kalamamış. Üzgün ama daha çok şaşkın. “Ben nasıl seçilemem?” deyip duruyor. Özgüvenine aşık olduğum güzel kuzum❤️
Aslında hikaye bu kadar. Biraz ağladı, kızdı, anlattı, anlattı. En son da “Ben o sahneye bir gün çıkacağım. Çıkmadan da okuldan mezun olmayacağım” dedi ve konuyu kapattı. Sonra ilginç bir şey oldu. Konuyu ben kapatamadım. Sanki Ela’dan daha çok üzüldüm bu duruma. Bu kadar üzülmeme de hayli şaşırdım. Üzüldüğüm şey Ela’nın finale kalamaması gibi görünse de üzüntümün peşinden gidince hikayenin farklı olduğunu gördüm. Üzülmeme baya şaşırıyorum çünkü Ela’nın “en bir şey” olması çok şükür hiç umrumda değil. E öyleyse neden bu kadar üzülüyorum. Biraz derinleşince şunu farkettim; üzüldüğüm şey Ela’nın finale kalmaması falan değil. Emeğinin karşılığını alamaması zoruma giden. Ben 41 yaşındayım. Emeğin mekanik bir karşılığı olmadığını biliyorum, öğrendim. Kendi emeğimin istediğim gibi sonuçlanmadığı durumları bir şekilde kabullenirken, söz konusu Ela olunca ne oluyor da bu kadar zorlanıyorum? Bu noktada şunu farkettim, zorlandığım şey onun yaşadığı hayal kırıklığını görmem. Keşke üzülmeseydi, ne olurdu seçilseydi diye geçirip duruyorum içimden. Yani hayatın gerçeklerini, etki edemediğimiz dış etkenleri, korumacılığın çocukları ne denli güçsüzleştirdiğini bilmezmiş gibi O’nu korumaya çalışıyorum. Peki neye karşı? Bu sorunun cevabı kolay çıkmadı. Ama basitmiş aslında; hayat! Ela’yı hayata karşı korumak istiyorum. Başına bir şey gelmesin, her şey yolunda gitsin, herkes onu sevsin, emeğinin karşılığını hep alsın, istedikleri hep olsun vs vs vs istiyorum. Elbette ki aklım bunların mümkün olmadığının ilk günden beri farkında, ama kalbim henüz bu gerçeği sindirememiş. Çocuklarını hayattan koruyamazsın. Bu cümleyi ilk sepininceer okumuştum, çok hak vermiştim. Anlamıştım, bugün hissettim. Aklı ikna etmek kolay, kolaysa kalbine söz geçir 😉

Alya ve Nil Asya’da soruların bildiğim yerlerden çıktığı oluyor. Ama Ela’da hep yeni tecrübeler. Bu gece şunu fark ediyorum: Ela gerçek dünyada kendi hikayesini yaşıyor. O hikayede dış etkenlerin ağırlığı hızla artarken, benim o dış etkenler üzerindeki etkim hızla azalıyor. Neler yaşadığını sadece izlemek, üzülmesine şahit olmak, sınırlarıyla karşılaşmasını yani sanki gerçek dünyayla yüzleşmesini görmek beni zorluyor. Ve artık şunu daha berrak bir şekilde görüyor ve kabul ediyorum. Ben Ela’nın, Alya’nın ve Nil Asya’nın düşmesini engelleyemem. Ama yapabileceğim çok çok çok önemli bir şey var. Onlara düştükten sonra nasıl kalkılacağını öğretebilirim. Kendi kalkma yollarını bulmalarına yardımcı olabilirim. Sevgilileri terk ettiğinde, dibine kadar uğraşsalar da istediklerini alamadıklarında, haksızlığa uğradıklarında hissettikleri geçecek, yine baharlar gelecek. Bunu öğretebilirim. Buraya gelince rahatladım. Olayı ben de kapatabilirim artık 🦋 

Ela’ya dönersek; coşkundan, tutkundan, özgüveninden öperim güzel kızım. Bana yine ağır mesai yaptırdın, sağol, varol. 

P.S: yalnız analığın bu boyutu da ciddi zormuş. Yani emmiyor, uyumuyor, arkadaşına vuruyordan baya öte bir boyutmuş. Henüz yaşamamışların bilgilerine sunarım.