22 Haziran 2010 Salı

lütfen yeter artık...

içim sıkışıyor, kızgınım, üzgünüm, ama elbette onlar kadar değil. olmak mümkün mü? o büyük acıyı ben hayal bile edemezken onlar yaşıyorlar. ne oluyor böyle, kaç kişinin hayatı söndü son günlerde? kaç aile mahvoldu, yandı? zaman herşeye ilaç ya, bu yaralara da derman olur mu, gün gelir de o yaralar iyileşir mi, mümkün mü?
her biri için içim acıyor, düşündükçe nefesim kesiliyor. çocukluğum servis araçlarında geçti benim. babam servisle işe giderdi, biz de servisle okula. bugün bombaladıkları serviste de işe giden babalar, oğullar, kardeşler, abiler vardı. binbir emekle yetiştirilmiş, binbir çileyle göreve gidenler. askerlik zor meslektir de anlatmak gerekir her zaman. uzaktakiler merak ederler ya hep, "ne yapıyor ki abi bunlar" diye başlayan muhabbetlerde asker maaşları devlet memuru maaşlarıyla karşılaştırılır-bit kadar farklar abartılır-, orduevlerinden, askeri kamplardan, lojmanlardan dem vurulur ve bu sohbetler uzar gider. askerlik zor meslektir. herkes annesinin koynunda yatarken soğuk yatakhanelerde uyumaya çalışmak, çocukken asker olmaya çalışmak zordur, göreve başladıktan sonra bir sonraki sene nerede çalışacağın belli değildir, denizci de olsan, karacı da olsan kısalı, uzunlu görevlerin vardır, ailenden aile kalmak bu işin doğasıdır. kolay değildir. görevde tehlike içinde olmak normaldir de, işe giderken bunun olacağı kimin aklına gelir. hayatını kaybeden herkes için çok üzgünüm, ağlamaklıyım ama babasının servisine binip dershaneye giden Buse içimi yaktı. hepimiz yapmışızdır. babaların servisine binmek zevklidir. herkes ilgi gösterir, konuşur seninle. okulunu anlatırsın en çok. baban yanında oturur. değişik bir histir. eskiden üniformayla giderlerdi işe. şimdi sivil de gidiyorlar. nasıl oldu bu? nasıl dayanacak o anne, o baba? peki bu işi yapanların içleri sıkışmayacak mı? vicdan azabı hissetmeyecekler mi?
tüm bunlarla doluyken içim, eve dönüş yolunda küçük bir kedicik fırlamaz mı önüme. ah güzel kedicik, mahvettin beni. o ağır yağmuru yemiş, ıslanmış, en fazla bir kaç haftalık. ben durdum hemen. o şaşkın, inmeye çalıştım hemen arabadan, olmadı. sağımdan solumdan doldu arabalar, arkamdakiler kornalara yüklendi. solumdan geçen o koca kamyon olmasaydı, yine inerdim belki. yapamadım, yavaş yavaş ilerledim. sağda durdum. koşa koşa gidecek kurtaracaktım onu ama yetişemedim. ah küçük kedicik mahvettin beni. ben arabada gözyaşlarına boğulmuşken bisikletli bir amca durdu. öyle insanların hala var olduğunu unutmuştum "ne oldu yavrum?" dedi anlattım gözyaşlarıyla "ömrü vefa etmemiş, sen üzülme, insanlar ölüyor" dedi. insanlar ölüyor, hiç suçu olmayan insanlar ölüyor. güzellikler, iyilikler büyüyemeden ölüyor. artık yetsin, artık bitsin...

1 yorum:

  1. kötü bir gündü, senin için daha fena bitmiş :( çok üzüldüm, çok üzgünüm..şuracıkta olsan keşke..

    YanıtlaSil