3 Ekim 2011 Pazartesi

bir pazar gününün ardından...



insan kendi çocuğundan korkar mı?

bilmem, bazen ben korkuyordum, mesela işten eve gelince, çok yorgun hissettiğimde, Mehmet de yoksa, onunla birlikte olmak hem dünyanın en güzel hem de en zor şeyi olabiliyordu. O yüzden çoğunlukla onun pili bittiğinde benim de zaten can çekişen pilim bitiyor ve gece birlikte uykuya dalıyorduk. Yani hala dalıyoruz. işte o gecelerde şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: evde kimse olmasa 1 ben 1 ela şeklinde tüm günü geçirsek muhtemelen çok zor bir şey olur. Çünkü evden işe geldiğim durumlarda tuvalete gitmek, birşeyler yemek gibi ihtiyaçlarımı bile gideremediğim için oturmak, farklı bir iş yapmak (örneğin yemek gibi) biraz soluklanmak hayalini bile kuramayacağım şeyler. Eloşum kapıdan girişimle birlikte sürekli üstümde. ya kucağımda, ya memede, ya da bacaklarımın arasında :)) O yüzden genelde h.sonu yalnız kalmamayı tercih ederim.
kendimi güçsüz, mızmız, sabırsız bir insan saymam. Böyle olunca iş çıkışı evde yalnızken zorlanmak ağırıma gidiyor. Sonuçta herkes çalışmıyor. Evinde yardımcısı olmadan çocuk büyüten bir çok arkadaşım var. Nasıl olabiliyor, nasıl bu tempoya dayanabiliyorlar diye düşünürken, bu Pazar günü anladım.
Anne evde olunca çocuk değişiyor...Ya da "Ela değişti" diyeyim. Genelleme yapmak bana düşmez.
Pazar sabahı babamızı işe yolcu ettik. Ela benim gitmediğimi anladı. Hava şansımıza çok güzeldi. Hemen dışarı çıktık. Güzel bir park varmış yakınımızda. (yeni taşındık, haftalardır kızımın hergün gittiği parka ilk kez dün gitmiş oldum) Ne güzel bir yermiş. Kocaman geniş bir park. Kimse yoktu, sabah erken olunca. Ela kuzu gönlünce koşturdu. Birlikte oyunlar oynadık, düştük, kalktık, güldük, şarkı söyledik, bolca sohbet ettik. 1-1,5 saat vakit geçirdik. Ne kadar güzeldi. Arabaya oturmayan Ela, giderken de dönerken de bana güzel bir sürpriz yaparak hiç sorun çıkarmadı. Uzunca bir yol yürüdük, alışveriş yaptık. Ne kadar keyifliydik. Eve geldik, birlikte yemeğimizi yedik, evi topladık, balkonu yıkadık...Geceleri uyusun diye kızımın gözünün içine bakan ben, tüm gün hiç uyumasa, ertesi sabaha bağlasak o güzel anları, hiç zorlanmayacak gibiydim. Ve Ela, ne kadar farklıydı. Üstümden düşmeyen Ela, beni tuvalete göndermeyen Ela yoktu. Tüm gün sadece 2 kez, o da uykusundan hemen önce ve hemen sonra meme istedi.

Bu sakinliğinin sebebinin benim evde kalmam olduğunu anlamak elbette zor değil. Anlamak zor değil ama sindirmek zor. İçimde bir burukluk oldu. Ben evden çıktıktan sonra aynı sakinliğe büründüğünü biliyorum aslında. Ama asıl istediğinin "ben" olduğunu da biliyorum. Çok şükür teyzemizden hiçbir şikayetimiz yok. İçim o konuda çok rahat. Ama ne olursa olsun annenin yerini tutamıyor-dur. Bu sabah beni yolcu ederken biraz mızmızlandı, ama çok az. Öyle bir yüz ifadesi vardı ki "aman nasılsa gidecek kendimi fazla da üzmeyeyim" der gibi :) garip hissetttirdi bana.

Sonuçta tüm gün evde olursam dinamiğimizin farklı olacağını gördüm. Benden tüm günde alması gereken benim işimden sonra ve onun uykusundan önce geçen aralıkta almaya çalışınca, benim de onun da halimiz kalmıyor. Sürekli bir hareket. Hani bir öğle arası uzunca süredir görmediğin bir arkadaşını görürsün. Konuşacak çok şey ve kısacık bir zaman vardır. İkiniz de hızlı hızlı konuşursunuz. O kadarcık zamanda ne anlatsanız, ne duysanız kardır. Onun gibi. Ama birlikte geçirdiğimiz vakit uzun olunca, Ela annesinin gitmeyeceğine emin olduğunda hayat yavaşlıyor, herşeyin tadı yerine oturuyor. Annesi konuşuyor, Ela dinliyor, Ela konuşuyor, annesi dinliyor. Kimse yangından mal kaçırır gibi koşuşturmuyor, sanki herşey başka kokuyor...

1 yorum:

  1. ve iş arasında bir önceki günün hayalini önüne alıp post yazmak..çok güzel anlatmışsın cankuşum:)

    YanıtlaSil