10 Kasım 2011 Perşembe

korku, nazar, ucuz atlattık, maşallah??

nazar var mı? yok mu? bir "maşallah"ın geçerliliği ne kadar? Neyse, yine de çok şükür...


"İçi titremek", "aklı çıkmak", "gözünden sakınmak", "yüreği hoplamak", "kol kanat germek" Bunların anlamını tabi ki biliyoruz ama sanırım insanın çocuğu olunca bu deyimlerin ne demek olduğu tam olarak anlaşılıyor, hissediliyor. Benim çocuğum olunca daha iyi anladım Ela'ya bakarken içimin nasıl titrediğini, düştüğünde "ya birşey olduysa" diye nasıl aklımın çıktığını, O'nu kimi zaman nasıl gözümden bile sakındığımı ve nasıl kol kanat gerdiğimi. Ve bunların hepsini çaktırmadan yapmanın ne zor olduğunu.


Zor... Dün ucuz atlattık diye sevinirken, bugün kuzunun eli yandı. Bizim de içimiz. Dün ailecek bir mağazadaydık. Çıkmak üzereyken Ela'nın elini tuttum. Kendini ileri mi attı, etrafında mı döndü anlamadım, ağlamaya başladı. Dışarı çıktık, dikkatini başka şeylere çekmeye çalıştım. Olmadı. Ela sağolsun -tüm ağlama kotasının çoğunu ilk 5 ayda doldurmuş olsa gerek- öyle pek uzun uzun ağlayan bir çocuk değil. Fakat bu sefer sakinleştiremedim kuzuyu. Elini farkettim sonra, göbeğine yapıştırmış, oynatmıyor. "Acıyor mu Ela?" "Ajıyorr" "neresi acıyor?" bileğini gösteriyor. Yok hareket ettiremiyor. Bizde de hafif hafif telaş başlıyor tabi. Doğru acil servis. Daha doğrusu ilk önce yakınımızdaki bir çocuk hastanesine gittik ama içerde sıra bekleyen yaklaşık 50 aileyi görünce başka bir yere gidebilecek olmamıza şükrederek oradan çıktık. Ela hastaneye gelene kadar baya sakinleşmişti. yolda sürekli konuştuk. "abi bileğimize bakacak, resmini çekecek, krem sürecek" hepsini bir güzel anladı, tekrarladı. Ben de sevindim, zorlanmayacağız diye. Ama acile girer girmez güzel gözlerden yaşlar boşanmaya başladı. "anne, hadi, eve gidiozz""anne, kalk" kuzunun ağlamaktan dermanı kalmadı. doktor Ela izin verdiği kadar muayenesini yaptı, bizi röntgene gönderdi. Ama ne mümkün. Kuzu sakinleşemiyor. Tek yapmamız gereken ayakta 5 sn hareketsiz durmak ama olmuyor. O an "anne meni al" diyerek kucağıma gelme istedi ve iki kolunu birden kaldırdı. İlk kez kolunu hareket ettirdi. Ben hemşireden biraz süre istedim, dışarı çıktık. Bir su sebili yardımımıza yetişti. "aa bak buradan su akıyor" "hadi bardakları alalım" derken Eloş kolunu unuttu, problemsiz oynatmaya başladı. Sevindik. Doktorun yanına çıktık, durumu görünce O da gidebileceğimize kanaat getirdi. İşte bu "ucuz atlattık" kısmıydı.

Bugün ise kuzunun eli yandı. Hikayenin detayını boşverelim, bir şekilde henüz soğumamış ütüyü eliyle tutuvermiş Eloş. Şimdi avucumuzun içinde koca bir baloncuk var. Çeşit çeşit pomatlarla acısını dindiriyor, tedavi ediyoruz dünyanın en güzel avuç içini. Kuzu maşallah çok dirayetli, elini hiçbir yere dokundurmuyor, kendi kendini bir güzel koruyor. Ağlama, sızlama da yok. Beni "anne bak, uf ogdu, ütü" diye karşıladı. Her karşılaştığımıza hikayesini böyle anlatıyor. İnşallah herhangi bir enfeksiyon vs kapmadan kuzunun avcunu iyileştirebiliriz. Bu ilk gecemiz, bir an önce sabah olsun istiyorum, sürekli pomatlar sürüyorum eline, genişçe bir yere yatırdık, çarpmasın eli bir yerlere diye. bakalım zaman hızla akabilecek mi?



Allah beterinden saklasın, bugünümüzü aratmasın inşallah. Bir de kızıma 400000000000000 kere maşallah...



Güzel kuzu sen hep neşeli ol, hep güzel günler gör e mi? sadece "çu" yerken değil, her daim...






1 yorum: